Sarya Toprak
Ülkenin dört bir yanında üniversite öğrencileri taleplerini aktarmak için geçtiğimiz perşembe günü ülkenin çeşitli yerlerinde bir araya geldi. İstanbul, Ankara ve İzmir’de sokakları dolduran öğrencilerle konuştuk. Üniversite öğrencileri Melih Bulu’nun kayyum olarak atanması ile başlayan sürecin sadece bir “kayyum meselesi” olmadığının altını çiziyor. Bu demokratik, özerk, kamusal, laik bir üniversite için mücadele etme meselesi.
Tepeden İnme Tüm Uygulamalara Karşıyız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencisi: Boğaziçi üniversitesi sosyoloji bölümü 3. Sınıf öğrencisiyim. Geçen haftalarda olduğu gibi yine burada bir aradayız, Kadıköy’deyiz. Diğer okulların bileşenleri de Boğaziçi Üniversitesi’nden başlayan çağrıya kulak verdiler ve onlar da hep beraber bizimle belli başlı talepleri haykırmak için buradalar. Aslında bu yalnızca Boğaziçi Üniversitesi’ne atanmış kayyum rektörle sınırlı bir mesele değil. Bugün burada birçok farklı yerden pek çok insan var. Direnişlerini sürdüren Bimeks işçileri aramızda. Bugün burada üniversitelerin bizler tarafından yönetilmesi gerektiğini söylemek için birlikteyiz. Tepeden atama bir şekilde rektör belirlenmemesi gerektiğini ve hatta rektörlerin yalnızca hocalarımızın da değil tüm bileşenleri tarafından seçilmesi gerektiğini savunuyoruz ve bunun çağrısını yapıyoruz. Türkiye’de şu an aslında çıkan farklı seslerin bir şekilde paraya tapan insanlar tarafından bastırıldığını görüyoruz ve biz burada bu bastırılmaya çalışılan sesleri hep birlikte yükselttiğimizi gösteriyoruz. Burada kadınlar, gençler LGBTİ+lar ve hakları için mücadele eden birçok insan var. Hepimiz burada birlikteyiz, hepimizin belli başlı talepleri var. Bu taleplerin en öncelikli görüneni şu an kayyum rektörün istifası olabilir ama bizim durduğumuz yer tüm kayyumların karşısına dikilen bir isyan aslında. Tepeden inme tüm uygulamalara karşı demokratik taleplerimizi dile getiriyoruz.
Öğrenciler olarak Yan Yanayız
Marmara Üniversitesi Öğrencisi Sıla Öztürk: Boğaziçi Üniversitesi’ndeki arkadaşlarımızın çağrısına kulak veriyoruz. Yaşadığımız problemi yalnızca Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektörle sınırlı tutmuyoruz çünkü bu esasında AKP iktidarının üniversitelere uyguladığı fetih politikalarından yalnızca biri. Bugün sıra Boğaziçi Üniversitesi’ne geldi ancak dün de başka üniversiteler benzer durumları yaşadı. Marmara Üniversitesi özelinde de bugünlerde bir külliye gündemiyle karşı karşıyayız. Göztepe’deki, şehrin merkezinde olan ana kampüsümüzün şehrin dışına Başıbüyük kampüsüne taşınması ve buradaki kampüsün isminin de ‘’Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi’’ olarak değiştirilmesi isteniyor. Bu da Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyumdan ayrı değerlendirebileceğimiz bir politika değil. AKP iktidarının üniversitelerde kendi makbul öğrencilerini yaratma çabasından ibaret. Aynı zamanda üniversiteleri ranta açma projelerinin de bir örneği. Çünkü daha önce birçok kampüsümüz peşkeş çekilmişti ve doğal olarak Göztepe Kampüsü’nün de benzer şekillerde değerlendirilmesi tesadüf olmaz. Bahsettiklerim aslında üniversitelerin topyekûn demokrasi sorunu. Üniversitelerle de kısıtlı düşünmemek gerekiyor çünkü yaşananları bir bakıma Türkiye’nin demokrasi sorununun bir parçası olarak görüyorum. Burada bütün antidemokratik uygulamalara karşı yan yanayız. Aslında tarihsel bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Buradan çıkartacağımız mücadele deneyiminin kendisi çok öğretici olacaktır ve ön açıcı olması açısından da elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.
Bizim Taleplerimiz Meşru
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencisi: Taleplerimiz gayet meşru ve anlaşılır esasında. Üniversitelerin tüm gerçek bileşenleriyle birlikte yönetilmesi gerektiğini söylüyoruz ancak bunun karşısında bizim elitist olduğumuzu ve Boğaziçi için ayrıcalık istediğimizi söylüyorlar. Biz Boğaziçi için ayrıcalık istemiyoruz, aksine bahsettiğimiz taleplerin tüm üniversitelerde uygulanması gerektiğini, sadece akademik kadrosuyla değil emekçilerinden öğrencilerine her üniversite öznesinin oy verebildiği bir seçimle rektör belirlenmesi gerektiğini söylüyoruz. Okulların kamusal alanlar olduğunu dolayısıyla herkese açık olması gerektiğini savunuyoruz. Bu kadar meşru talepler karşısındaki “elitist, terörist” gibi ithamlarla yapılan karalama kampanyaları gerçekliğe dayanmıyor. Üç haftadır direniyoruz ve öfkemiz dinmedi, dinmeyecek. Bu antidemokratik uygulamalara karşı direnmeye devam edeceğiz.
Üniversite Bileşenleri Kararlı
Nişantaşı Üniversitesi Öğrencisi: Bugün burada yalnızca Boğaziçi Üniversitesi için değil aslında bir süredir hepimizin maruz kaldığı adaletsizlik için bir aradayız. Belediyelerine kayyum atanan Kürt halkıyla, Boğaziçi’nde gözaltında işkenceye ve tacize uğrayan LGBTİ+larla dayanışmak için birlikteyiz. Yalnızca Boğaziçi değil diyorum çünkü Boğaziçi sadece halkta ayrı ayrı nedenlerle biriken öfkeye bir kıvılcım atmış oldu. Bugün Boğaziçi’ndeki kayyum rektöre ‘’evet’’ demek daha başka antidemokratik uygulamaların da önünü açacaktır.
Öğrenciler Olarak Yalnız Değiliz
Dokuz Eylül Üniversitesi Öğrencisi Doğukan Piyale: Türkiye’de yayılan baskı hastalığının semptomlarına karşı biz de öğrenciler olarak İzmir’den tepki gösterdik. Ben ülkede yüzleştiğimiz yegane hastalığın pandemi olduğunu düşünmüyorum. Ege Üniversitesi özelinde konuşmam gerekirse, gerek rant için satılan araziler, gerek özlük haklarımızın ihlal edilmesi, gerekse öğrencilerin kendini ifade haklarının tamamen ellerinden alınmış olmasıyla, rektör atandığından beri Türkiye’nin küçük bir simülasyonu gibi yönetiliyor. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde de benzer durumlar yaşanılıyor.
Geçtiğimiz yıl DEU GSF’deki arkadaşlarımızın yaşadıklarını unutamayız. Onlar da çok büyük baskılara göğüs germeye çalıştılar ve çok sevdikleri fakülteleri tamamen keyfi bir şekilde ellerinden alındı. Okullarımızı özel kılan her şey iktidar tarafından yok ediliyor.
Bizim en öncelikli talebimiz üniversitelerin başına atanan rektörlerin istifasıdır. Bunların yerlerini üniversite senatoları ve öğrencilerin seçtiği rektörler almalıdır. Aynı zamanda YÖK’ün eğitim üzerindeki diktasının sona ermelidir. Biz bütün bu taleplerimiz için ettiğimiz mücadelede sadece öğrenciler olarak yalnız olmadığımızın farkındayız. Ülkenin dört bir yanından Ankara’ya kadar yürümeye çalışan işçiler var. Direnen emekçiler var. Bugün bizim elimizden alınmaya çalışılan şeyler, aslında bütün Türkiye’ye uygulanan ortak bir tavrın yalnızca bize olan yansımasıdır.
Üniversiteler Bizimdir
ODTÜ Öğrencisi Kemal Yılmaz: Boğaziçi’ne destek gönderdiğimiz eyleme katılan arkadaşlarımızın rektörlükteki işlerinden kovulması bir kez daha gösterdi ki, kayyumla atanan rektörlerin hiçbir farklı fikre tahammülleri yok. Verşan Kök’ün Odtü’ye rektör olarak atandığından beri süregelen soruşturmalar, polis müdahaleleri, hedef göstermelerle birlikte arkadaşlarımızın işinden kovulması da yıllardır sistematik bir şekilde yaratılmaya çalışılan baskı ortamının bir parçası aslında. Buna tabii ki ses çıkarmamız gerek, arkadaşlarımızın yanında yer almamız gerek. Ne Odtü ne Boğaziçi ne de diğer üniversiteler iktidar eliyle getirilen atanmış rektörlerin oyuncağı değil. Öğrencisiyle, işçisiyle, akademisyeniyle çok daha geniş bir kitlenin yaşam, eğitim ve çalışma alanıdır üniversiteler. O yüzden tüm bileşenlerinin fikirlerini gözeten daha özgür ve daha demokratik bir üniversite istiyoruz. Herkes gibi zor bir pandemi döneminden geçiyoruz. Ekonomik sıkıntılar, eşit olmayan koşullarda online eğitime adaptasyon süreci derken bir de üniversitelerimizde oluşturulmaya çalışılan baskı ortamıyla mücadele etmeye çalışıyoruz. Fakat fiziki olarak üniversiteler şu an boş olsa da fikirlerimiz hala üniversite ortamında yaşıyor. O yüzden final döneminde Ankara’nın bu soğuk günlerinde kalktık rektörlük önüne geldik. Birbirimizden uzak kaldığımız şu günlerde birlikte olduğumuz sıcak ve heyecanlı günleri tekrar hatırlıyoruz böylece. Bu bize güç veriyor. İçinden geçtiğimiz karanlık günlere karşı bir arada olmanın, birlikteliğin, dayanışmanın sıcaklığı bize umut veriyor. O yüzden hep birlikte çok daha güçlü haykırmak gerek bir kez daha: Ne iktidarın, ne kayyum rektörlerin; Üniversiteler Bizimdir!
Boğaziçi mücadelesi hepimizi uyandırdı
YTÜ Öğrencisi Oğuzhan Kul: Boğaziçi’ne kayyum atanmasına gelen tepkilerin öncesinde rektörlerin atamayla gelmemesi hakkında herhangi bir duyarlılığım ve bilgim yoktu. Üniversitelerin işleyişinin bu şekilde olduğunu zannediyormuşum demek ki. Bu konuda yalnız olmadığımı düşünüyorum. Tepkilere karşı Cumhurbaşkanı’nın açıklaması kanun böyle şeklindeydi, halbuki kanun 2016 yılında yine aynı Cumhurbaşkanı tarafından çıkartılmış. Boğaziçi öğrencilerinin tepkilerine büyük bir saygı duyuyorum. Gözlerimi açmamı sağladıklarını söyleyebilirim. Yanlarında olmak zorunda hissediyorum çünkü mücadelelerinin sadece Melih Bulu gibi kukla bir kayyuma karşı olmadığını, özgür akademilerin ve hukukun üstünlüğünün mücadelesi olduğunu görüyorum.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.